Bu sabah maillerime baktım ve gelen bu yazıyı sizlerle paylaşmaya karar verdim. Biraz uzunca ama okunası bir hikaye bu. Sanırım gerçek bir hikaye. İnternet ortamında bazen neyin doğru kaynak olduğu hakkında tereddütlerim oluyor ne yazık ki. Gerçek değilse bile ibret alınacak bir hikaye. Size "
ilk kadınlar" adında bir post hazırlamıştım. Cumhuriyetin, mesleklerinde ilk kadınlarını tanımıştık beraber. İşte bugünkü yazımızda Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerinden biri olan
Adalet Yılmaz, onun Atatürk'e verdiği söz ve hayatı ile ilgili.
Yaşlı kadın yatağından kalktı.
Sabah ezanının
insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru
yöneldi. Pencereyi
açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve
kuş cıvıltıları doluştu.
Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın
ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı,
sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi.
Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski
bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna
ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının
üzerinde
titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla,
makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak
gülümsüyorlardı.
Yaşlı kadın ‘Günaydın
Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu
çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline
aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana
duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi
titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın
Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son
çerçeveye
uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız
çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’
dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.
Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık
ağlamak için bile yaşlı
hissediyordu kendini.
Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna
doğru yöneldi. Ağır ağır
numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir
taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman
merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu
merdivenler hayatının en büyük engeli
olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde
iniyordu.
Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu.
‘Patlama be
adam’ dedi.
Nihayet taksiye binebildi.
’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför.
‘Nereye
gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda
‘Tüm bir gün beni taşır mısın?’ diye
sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam
küçümser bir gülümseme ile,
‘Mal sahibi benden her gün 500 lira
istiyor teyze’ dedi.
Kadın gülümsedi
‘O zaman sana
650 lira vereceğim ne dersin?’
‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’
‘Anıtkabir’
e’
‘Anıtkabir’e mi?
‘Evet’
‘Tamam teyzeciğim’
‘Yaş kaç teyzeciğim?’
‘Seksen sekiz’
‘Maşallah Allah uzun ömür
versin teyzeciğim’
‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’
‘Haklısın teyzecim’
Taksi Anıtkabir’in kapısına
gelmişti. Şoför
‘Teyzeciğim geldik’ dedi.
Dalgın görünen kadın
‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi.
‘Benimle
gel’
Adam şaşırmıştı.
‘Tabii teyze’ dedi.
Kuşkulu gözlerle
‘Bizi
buraya alırlar mı?’ diye sordu.
O ana kadar dalgın ve
yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden
ateş fışkırarak
‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi
buraya?’
dedi
‘Hayır’
‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’
‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’
‘Ee o zaman’
‘Ne
bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası
kapalı sanıyordum ben’
Kadın sinirli bir şekilde
kafa salladı.
Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar.
Merdivenlere geldiklerinde Şoför
kuşkulu bir şekilde
‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.
‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’
‘Her ay geliyor musun?’
‘Evet’
Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır
ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük
bir azimle yürümeye çalışan
kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet
mozolenin önüne
geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle
kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru
ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken
kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark
etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’.
Ağır ağır geriye
çekilen kadın ellerini açıp Fatiha
okumaya başladı. Şoför kısa bir
şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra,
‘Hadi
gidelim’
dedi.
Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının
durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra
‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı.
Nereye
gidiyoruz?’
‘Bankaya’!
Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı
kadının Atatürk’e
verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.
‘Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim?’
‘Sor bakalım evladım’
‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’
‘Uzun hikaye evladım’
‘Olsun be teyze anlat
ne olur’
‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek
için seçmişlerdi. Çiçeği
verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’
dedim. Bunun üzerine
‘Ne güzel ismin varmış’ dedi.
‘Okulu bitirince ne
olacaksın’ dedi bana.
Hemşire dedim.
Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim
ol ismine çok yakışır’ dedi.
Ben kadından
hakim olmaz ki dedim.
Kaşlarını
çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’
dedi .’
‘Sen
ne dedin peki?’
‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’
‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’
‘Evet ben
Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’
‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’
‘Herkesin bir hikayesi vardır
evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre
değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara
daha
anlayışlı davranabilirsin’
‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek
istediğin’?
‘Evet’!
‘Yardım edeyim mi? Bende
geleyim mi?’
‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım?’
‘Osman teyzeciğim’
‘Tamam Osman. Beni 45
dakika kadar sonra buradan al olur mu?’
‘Tamam teyzeciğim’! "
Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin
geldiğini
fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye
düşündü. Tam vaktinde
bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.
‘Hoş geldin Hakim Teyze’
‘Çok
uzun zamandır bana Hakim denmemişti.’
‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’
‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’
‘Nereye
gidiyoruz?’
‘Seyranbağlarına’
‘Tabii’
‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’
‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik
rahmetli kocamla’
‘Ne iş yapardı amca?’
‘Subaydı.’
‘Ne zaman vefat etti?’
‘1952′de’
‘Çok olmuş.Gençmiş’
‘Kore
savaşında şehit oldu.’
‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’
‘ Sağol’
‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’
‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’
‘Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben’
‘Yok bekle burada’
Osman beklemeye
başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen
levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını
okudu. Anlam
veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.
Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında
orta yaşlı kibar bir hanım
vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi.
Kadın
‘Adalet Hanım size
ne kadar teşekkür
etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok
seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.
Adalet hanım, buğulu gözlerle
‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende
onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.
Araba hareket etti.
‘Nereye Hakim Teyze?’
‘Hemen iki sokak öteye’
Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın
önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.
‘Bekle beni’
‘Tabii Hakim Teyze’
Yine 1
saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı
kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın
gözlerinden akan yaşları fark etti.
‘İyi
misin Hakim Teyze’
‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’
‘Nereye gidiyoruz?’
‘Cebeci Asri
Mezarlığına’
‘Tamam’
‘Teyze nerelisin sen?’
‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra
Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara
kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş
bitince Söke’ye döndük.
Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’
‘Sonra ne oldu?’
‘Liseye Aydın’a gönderdi
babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak
için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli
eşimle
karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’
‘Çocuğunuz var mı?’
‘Bir kızım bir oğlum
vardı.’
‘Neredeler şimdi?’
‘Oğlum dış işlerinde çalışıyordu.’
‘Ne güzel’
‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’
‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani
’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye
evlat acısı vermesin.’
‘Amin. Ya kızın?’
‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999'da depremde
hepsi vefat ettiler.’
‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’
‘Sanki sormasan
aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol’
‘Geldik Teyze’
‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’
‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’
‘Yok beni alacaklar buradan’
‘Hakim Teyze
bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona
veririm.
Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı
yok zaten.’
‘Çocukların var mı?’
‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.
‘Adları nedir?’
‘Kemal ve Ayşe’
‘Oğlumun adı da Kemaldi.’
Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi
Adalet Hanım..
‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok
çalışarak helal lokma ile
büyüt ve okut.
Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
Bir de vatanını, milletini
sevmelerini öğütle onlara.’
Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar
yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı
gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük
dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen
kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal
sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla
çalışamazdı.
Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki
gök delinmişti.
Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk
sayfadaki haberlere göz
gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı
üçüncü
sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri
genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber
dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet
tarihinin ilk Kadın
Hakimlerinden Adalet Yılmaz’a ait olduğu belirlendi.
Adalet Yılmaz’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait
olduğu
belirlendi. Yılmaz vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu
parayı ikiye bölerek Seyranbağları’n da ki
bir kız yetiştirme yurdu ile bir
huzur evine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet Yılmaz’ın mezarlığa ölmek
için
gittiğini düşünüyor.’
Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları
hiçbir şey
anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına
yağan yağmur altında
’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..
.