Perşembe, Aralık 21, 2017

Yılbaşı için fikirler

Yılbaşına çok az bir zaman kaldı. Sofra ve ev süslemeyi seviyorsanız ,  boş vaktinizde  varsa bir kaç öneri sunacağım hem size hem kendime. Mesela bu basit ama şirin obje, keçeden yapılması çok kolay olur diye düşünüyorum. Kim nereye oturacak onuda belirtmiş oluruz .



Minik hediyeler alıp, kutulara yerleştirebilirsiniz. Sürpriz hediye olsun. İçine tuhaf şeyler koyup, gülüşmelere sebep olmak da keyifli olabilir. Birinin içinden oyuncak böcek çıkabilir mesela. ! Ya da bir fıkra yazıp koyabilirsiniz. Hediye paketlerini siyah kartondan kendiniz hazırlayıp, üzerlerini beyaz kalemlerle istediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz. Karton kutu videolarından faydalanabilirsiniz bunun için. Çok kolay teknikler var. 


Bir kaç yumak yün ile bir kapı süsü hazırlamak , eğlenceli geldi gözüme. Evde bir sürü artmış ip var. Bir silikon tabancası, yuvarlak kesilmiş bir mukavva parçası ve biraz sabır. Ne dersiniz ?


Küçük yada büyük, az yada çok  fark etmez, bir yerlerde beyaz bir mum yanmıyorsa eksik kalmıştır bir şeyler. Gündüz bile mum yakmayı severim şahsen. Onun alevini izlemek ayrı zevk. 



Ve masaya kırmızı beyaz yakışır. Güzel bir sunum örneği.


**Fotoğraflar Pinterest ten alıntıdır. 

Çarşamba, Aralık 06, 2017

Eldiven

Havalar oldu bir buz. Özellikle sabahları çok soğuk. Ben eldivenimi aldım . Siz de almak isterseniz instagramda https://www.instagram.com/boral_canta_ayla/  hesabına tıklamanız yeterli. Yılbaşı hediyenizi henüz almadıysanız, uygun fiyata çok güzel çantalarda alabilirsiniz.

Pazar, Kasım 19, 2017

Pazar Şarkısı




Bana iyi gelen şeyler listesi yapsam, bu aralar listenin en başında bu şarkı gelir. Kiralık aşk dizisini de severek izlemiştim. Yormuyordu çünkü beni. Üzmüyordu da. Ve "sevmek" vardı içinde , benim en çok sevdiğim şey. Sevmeyi seviyorum. 

Süper Baba, Perihan abla, İkinci bahar ve çocuklar için Susam sokağı desem içiniz ısınmaz mı ?

Bu tür dizi ve programlar olsa yeniden , ümidim var insanlar daha sevecen, daha mutlu  olur. Dün seraya gittim hercai menekşe fidesi almaya. Oradaki satıcı bayan o kadar suratsız , o kadar agresif bir tip ki, her gittiğimde aynı şekilde davranıyor. Yahu teyzecim ; işini sevmiyorsan başka iş yap. Bizi de germe lütfen, diyesim geldi.  Oysa bu teyzeye iki doz Perihan abla izletsen  yumoş gibi olur yeminle.
Çok büyük dertleriniz yoksa asmayın yüzünüzü ne olur , gülümseyin. Gülümsediğiniz  anlar çok kıymetli çünkü.

Bir de kafamda deli sorular kısmı var yukarıdaki şarkının. Barış Arduç  gerçek yaşamda Gupse Özay'la sevgili. Kiralık Aşk dizisi ve şimdide Mutluluk Zamanı filminde ise Elçin Sangu ile sevgili . Barış ve Elçin birbirlerine muhteşem yakışıyorlar. Gupse'ye sormuşlar ne diyorsun bu duruma diye " bende yakıştırıyorum " gibi bir cevap vermiş. Deli sorum şu ? İçinde neler yaşıyorsun Gupse Özay ? Özgüven de bi yere kadardır diye düşünüyorum. Ben olsam napardım diye bi düşünüyorum ? Zor durum doğrusu . Denk gelir okursa;  Barış'la sonsuza dek mutlu mesut yaşamasını dilerim Gupse'nin.

Ve elbette BONUS şarkımız da var .

Nazınızın geçeceği biri varsa sarılıverin bi zahmet sımsıkı .... Mutlu Pazarlar.




Cuma, Kasım 17, 2017

Daldan dala

Yaşları 20 - 26  arasında olan 32 sağlıklı insanda  bir deney yapılmış. Grup, bir odada sessizce oturarak korku filmi izlemiş. Filmi izleyenlerin akyuvarları aktif hale gelmiş. Son üç aydır her gün korku filmi izler moddayım. Acaba akyuvarlarım ne durumda. Korku filmi izlemek kalori yakmaya da yardımcı oluyormuş. Yine yapılan bir deneyde , The Shining filmini izleyenler 184 kalori yakarken, Jaws  izleyenler 161 kalori yakmış. Benim film ne kadar korkunçsa 5 kilo yaktırdı bir iki ayda. Korku filmleri yerleşik korkulara neden olabiliyor. Mesela Jaws izleyenler yüzmekten korkmaya başlayabiliyor.  O yüzden siz, gülümseten şeyleri tercih edin isterseniz.

Google 40 dile anında çeviri yapacak kulaklığı satışa çıkarıyormuş. Benim gibi dil bilmeyenlere güzel haber. Tek kötü haber ise kulaklığın google translate servisini kullanacak olması. Oradaki çeviriler hakkında pek olumlu yorumlar duymadım ama hiç anlamamaktansa, tarzanca anlamak iyidir yinede.

İnternetten bir kitap okuyorum. İnsanın anlam arayışı / Victor Emil Frankl . Öneririm okuyun.

Bir başka önerim. İnstagramda Ajda Pekkan'ı takip etmeyin . Bunalıma girebilirsiniz hanımlar. Maşallah diyorum sadece.

Bugün bir kez daha "bu memleket adam olmaz " dedim. Neden dedim, çünkü büyük bir hastanenin koridorlarında iki gündür ciddi mesai harcıyorum. Bir ilaç raporu alacağım. Bugün tam dört saatimi o rapor için bekleyerek geçirdim. Bu kanıya sabah erken saatlerde hastaneye telefon açtığımda  varmıştım aslında. Çünkü sayın bölüm sekreteri çalan telefona asla cevap vermiyordu. Hastaneye gidince sordum neden cevap vermediğini. "Tek başımayım yetişemiyorum" dedi. Beklediğim iki saat süresince ise sayın sekreter öylece masasında oturdu ve toplamda 10 yada 15 kişi ile muhatap oldu. Çalışmayı sevmiyoruz......

İçiniz sıkılıyorsa keyifli bir şeyler izleyin. Ben öyle yapıyorum. Mesela fotoğrafçı Theron Humphrey ve köpeği Maddie bu konuda iyi bir seçim bence. Bakınız == >  İnstagram     thiswildidea.com




İnsan bazen birisine bir şey söylemek ister ama ne yazık ki bu mümkün değildir. İçimde kalacağına buraya dökeyim, rahatlarım biraz. Ayrıca size de öneririm söylemek isteyip de söyleyemediğiniz şeyleri yorumla buraya bırakıverin. İyi geleceğine inanıyorum. En azından bana iyi geliyor.
İşte konuya ilişkin  sözüm.  " Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var " .

Valla rahatladım.




Perşembe, Eylül 07, 2017

Ortaya karışık

Karnımı az önce doyurmuş olsam bile, başlığı yazınca, gözümde ortaya karışık bir et tabağı canlandı. Öğlen için hiçte fena bir tercih olmaz. Bu aralar iki öğün yemek yiyorum. Sabah ve öğlen. Akşam meyve ve bol su ile geçiyor. Özellikle mi yapıyorum ? Hayır, canımın sesini dinliyorum, bakıyorum öyle istiyor,  bende canıma uyuyorum. Kilo verdim,  sanırım bu sebepten. Tabii birazda hareketli yaz günlerinin etkisi. ***Fiziki görünümümle pek bir problemim olmadı şimdiye kadar. Çünkü kadınlara özel sitelere pek uğramam. Alakası ne derseniz, bu sitelerde her şey estetik üzerine. Saçlarınızın rengi şöyle olmalı, parfümünüz şu olsun, kırışıklıkları önlemenin yolları , günde 5 cm incelmek için şunları yapmalısınız, ünlülerin birbirinden fotoşoplu fotoğrafları vs,vbg bilgilerle ile dolu bu sitelere girince, insan bunalıma da girebilir. Aynaya bakmak bile gelmez içinden o güzel kadın fotoları ve standardından sonra.  Şaka bir yana, temiz, bakımlı ve kültürlü olmaktan yanayım. Kadın sitelerine de elbette ara sıra uğruyorum. Bilgilenmek iyidir daima. 
O kadın sitelerinden birinde sonbaharın favori parfümlerini sıralamış. Bir göz atayım dedim, birde batım benim parfüm hariç bütün parfümler var. Favori bunun neresinde ? Parfüm fiyatlarıda almış başını gitmiş. 500 TL.  olmuş kullandığım parfüm. Artık sadece düğünlerde bayramlarda sıkarım herhalde. 

Dünya  kadın _ erkek ve üreme üzerine kurulmuş. Her şeyin bir ucu üremeye odaklı. Yaşamın devamı için bu şart elbette. Hal böyle olunca parfümlerde buna odaklı olabiliyor. Parfümlerin afrodizyak olanları  var,  bilirsiniz. Parfüm fiyatları bu kadar pahalıyken, size çok ucuz  afrodizyak iki parfüm önereceğim. Bende, dün bir psikiyatrisin konuşmasını izlerken öğrendim. Erkekler kulak arkalarına birazcık bebe pudrası sürecek, kadınlar ise tarçın. Nasıl ?
Konu madem kadın_erkek meselesine geldi , okuduğum bir dergiden aldığım notu buraya aktarıp, birazcık düşünmenizi isteyim.

Neden bazı anneler şikayet ettikleri erkeği tekrar yaratırlar ?
Kültegin Ögel / Psikeart 2017 Nisan / Erkeklik 

Alıntı yapmış olduğum PSİKEART adlı dergiyi öneririm. Beğenerek okuyorum her sayısını. İki ayda bir çıkıyor. Son sayı ERGENLİK. Çağımızda 10' lu yaşlara inen ergenlikle ilgili bakalım neler öğreneceğiz. 

 *** Aslında oldu. 
Burnum biraz büyük ve kemerli. Ergenlik çağında vücut gelişimi orantısı dolayısı ile burnum daha bir büyüktü sanki. Ortaokulda, başka sınıflarda öğrenci bir kız  burnumla sürekli alay eder, koridorda her gördüğünde laf atardı. Kendimi seven ben o zaman fark ettim burnumu ilk olarak. O zamana kadar  benim için nefes alan bir organ iken, birden farklı bir niteliğe kavuştu. Beni çirkinleştiren bir nesne oluverdi. Karga burunluydum. Estetik ameliyat olma hayallerine başlamışken,  sınıf arkadaşım, benim böyle güzel olduğumu ve kesinlikle estetik olmamam gerektiğini, o zaman daha çirkin olacağımı söyledi bana. Çok çabuk kavradım bu sözleri ve kendimi sevmeye kaldığım yerden  devam ettim sayesinde. Adı, sözleri kadar güzeldi arkadaşımın. Kelebek. 







Pazar, Eylül 03, 2017

Pazar şarkısı

Uzun zamandır pazar şarkısı paylaşmadım, bugün hasret giderelim. Bir süredir  müzikten uzak kaldım. "Geldi bahar ayları oynar gönül yayları"  diye başladı hikaye. Bahar ve arkasından yaz gelince, dışarılarda geçen zaman arttı doğal olarak ve müziğe ayırdığım süre azaldı. "Bu yaz mevsimi neden bu kadar çabuk tükeniyor anlamış değilim" hissiyatımı da buraya iliştireyim.

Hazan hüzün romantizm mevsimine ulaştık. O yüzden ilk paylaşım biraz AŞK koksun istedim. Can Atilla'nın, Şems_i Rumi albümünden ilk eser. Mercan dedenin çok çok sevdiğim 800 adlı albümüne götürdü beni paylaşacağım parça. Orada da Dede, araya sözler eklemiş ve şahane bir eser ortaya koymuştu yıllar önce. 800 Can Atilla'da aynı uygulamayı yapmış. Hoşuma gitti, demek ki bu tür uygulamaları seviyorum ben. Bunu da çok sevdim.

                                                           Mesnevi Dinle-ney'den 

D&R
Aşktan devam edelim. Güfte Hüsamettin Olgun Beste Avni Anıl beni etkileyen sesiyle  Vedat Kaptan Yurdakul  seslendiriyor.

                                                        Bir Eylül getirdi sevgini bana 

Diğer şarkıları için fotoğrafa tıklayınız
Son olarak Romantizmin dibine vuran bir şarkı ..... Teoman'ın altını çizdiği dizenin olasılığını düşününce insan şöyle bi titriyor. Her daim içinizi titreten biri ve bir şarkı olsun yaşamınızda.
Bülent Ortaçgil ve Teoman birlikte seslendiriyor.

                                                                   Eylül Akşamı 




Perşembe, Ağustos 31, 2017

Öylesine bir yazı



Biri çıksa ve dese ki, çöpleri yerlere atmak şu hastalığa sebep oluyor. Acaba korkar vazgeçer miyiz etrafımızı kirletmekten ? Kapıkuleden geçiş yapan gurbetçilerin ardından temizlik yapılmış ve toplanan çöp 9 ton. Haberi okuyunca dedim ki, gittiğin Avrupa şehrinde at bakayım o çöpü yollara .

Ülkemde, yabancı isimli mekanlara, menülere , tabelalara, ürün adlarına ne kadar takıntılıysam , yerlere çöp atanlara da aynı ölçüde takıntılıyım. Geçenlerde önümdeki araçtaki kadın yırttığı kağıt parçalarını  hoop fırlattı camdan. İstemsizce deli gibi kornaya bastığımı fark ettim. Yanımdakiler noluyo dediler, anlattım. Neticede bizim arabada yorum şu oldu " aman sakin ol, herkes bıçakla geziyor, inip saldırabilirler " . Doğru. Daha iki gün önce bir yol verme kavgasına şahit oldum, ki hemen bıçaklar çekildi. Yıllar öncede  şahsen yaşamışlığım var benzer bir kabadayılığı, o yüzden tırsarım ve yapmamaya çalışırım bu tür kornaya basma olaylarını ama istemsiz dedim ya.

Araçtan çöp atmanın cezası da var aslında ama kim görecek , kim uygulayacak. 95 TL.  ceza kesiliyor. Yere çöp atma hususunda söyle de  bir mantık var !! Bi göz atın TIK 

Çok pis insanlar olduk çok. Her yer pis. Deniz kenarları ayrı pis. Offf sıkıldım, bi dertleşmek istedim, döktüm buraya kendi çöpümü. Ben de pisim ...

Atmayın kardeşim çöplerinizi oraya buraya. Temiz tutun ülkemizi.


Pazar, Ağustos 27, 2017

İnstagram hayatlar

Uyanır uyanmaz telefonuma baktım önemli bir mesaj var mı diye . Yok. Sonra Facebook'a baktım önemli bir şey var mı diye. Yok. İnstagram'a geldi sıra. O anda beynimde bir şimşek çaktı. (öyle olmak zorunda, o şimşek illaki çakacak ) kendimi dikizci gibi hissettim. Bu arada dikizci kelimesinin Türk Dil Kurumu karşılığına link verdim ama vermesem dahamı iyiydi bilemedim. Oradaki örnek cümle pek hoşuma gitmedi. Refik Halit Karay'ın bir romanından alınmış sanırım. Başka örnek mi bulamamışlar acaba. "Bitişik yalının taze gelini sabah işlerini görürken yan pencereden gözetlemek esaslı keyiflerimden biriydi."

Geçelim yeni paragrafa.

İnstagram dünyasının insanlarını dikizledim sabah sabah. Ne hayatlar var, ne çeşit insan var, ne güzeller, ne çirkinler, ne küfürbazlar, ne sevişgenler, ne artizler, ne artistler, ne bebekler, ne anneler, ne FüsunT. 'ler, ne Aliler ne Veliler ne Deliler....   vs, vbg çok uzun bir liste . Evet, gün boyu , sık sık, bize sunulan hayatları gözetliyoruz. Bazılarını gizli, bazılarını aleni. Gizli diyorum, çünkü bazı hesapları takibe almıyoruz  ama sık sık girip ne yapmış diyede kontrol ediyoruz. Takibe alırsak, onu takip ettiğimizi görürse olmaz. Biz çok cool'uz. Niye takip edelim ki onu. Hıh. Ama dikkat, yanlışlıkla fotoğrafın üstüne çift tıklamayın sakın !!. Beğendiğinizin raporu anında gider karşı tarafa. Cool'luğunuzdan eser kalmaz.

Ne hayatlar var dedim ya. İşte o hayatlar gerçek hayat mı sizce ? Ben bir çok paylaşımda yazarım " hiçbir şey göründüğü gibi değildir " diye. Mesela mutfakta her şey  dağınıktır, bulaşıklar birikmiştir tezgahta, ocakta tencereler tavalar, mutfak "kalk gidelim " der ama masada duran meyve tabağını mutfağın en temiz köşesine koyup bir foto çekersin, sanılır ki her şey, her yer pırıl pırıl.  Yada; giyinip kuşanırsın , süslenip püslenirsin, tam evden çıkacaksın , hemen bir selfie yaparsın, az önceki saç baş dağınık, pijamalı yada eşofmanlı halini bilmez kimse, ay ne bakımlı kadın olursun. Çok mutsuzsundur, yalnızsındır , bir başına deniz kenarında söylenir dururken, turkuaz suların fotoğrafını paylaşırsın, üzerine gülen emojiler ekleyerek, herkes seni dünyanın en mutlu insanı sanır. Buna benzer binlerce örnek.Yani instagram hayatların * bir çoğu aldatır insanı. Yaşamın sadece birkaç saniyesinden en iyi örneklerle aldatıcı olabilir. Oysa bütünde durum senin hayatından çok da farklı değildir. Acısı , tatlısı, hüznü, güzelliği, çirkinliği ile bir hayatın bütünü. Yani gerçek hayat.
İşte hem dikizledim hem de bunları düşündüm bu sabah. Paylaştığım fotoğrafsa gerçeğin ta kendisiydi.

*Ben tamamen gerçekleri paylaşıyorum diyenlere  biz de ne deriz " istisnalar kaideyi bozmaz " . Bir çoğu diye belirttik. Kalan bir çoğuda gerçek hayatlarını paylaşanlar zaten. Zaten bu yazdıklarımız kimseyi tenkit amaçlı değil. Zaten tamamen bu sabahki hislerimiz. Zaten niye çoğul kullanıyorsam. Zaten biz kimiz ki. Çölde iki küçük kum tanesi. 

Cumartesi, Ağustos 26, 2017

Ondan bundan şundan

Az önce bir reklama denk geldim. Mercedes diyor ki " sizi bir "C" serisi sahibi yapmaya kararlıyız. Tercihim her zaman BMW'den yana ama bu kararlılığa itiraz edemeyeceğim, bekliyorum sevgili Mercedes. Sabırlıyımdır. Minicik bir genç kızken, okul yolu üzerindeki BMW galerisinden aldığım gri  bir 5.20 serisi posterini odama asmış, sonrasında da yıllarca o resmi saklamıştım ki, bir baktım bir gün kapıma gelmiş. O "C" serisi buraya gelecek. Nokta.


Uzun zamandır Boğaz'da bir yalı dışında pek bir şey istemediğimi fark ettim. Oysa istemeli insan, yoksa ota dönüyor benim gibi. Bak şimdi yukarıda yaptığım istek bile, kaslarımda bir gevşemeye sebep oldu. Yaşıyorum galiba.

Hatta bu gevşemeyi artırmak bile mümkün. Mesela C serisi kapıya gelmiş şimdi, havada limonata tadında, binmişim Mercedes'ime düşmüşüm yollara. Ver elini Bozcaada diyecektim ki, bir habere denk geldim "Bozcaada'da yemek yiyecek  yer dahi kalmadı. ". TIK
Gökçeada'ya gitsem ? Anlaşılan orası da yoğun ki, Çanakkale'den günde iki kez deniz uçağı seferleri yapılacakmış bayram süresince. Uzuuun bayram  tatili dolayısı ile yollara düşmüş herkes. Otur oturduğun yerde Füsun. Park et arabayı kapının önüne, seyret. "Yolda olanlara kazasız belasız yolculuklar" diye dua et cam önünde, haminneler gibi.

Gerçekten iyice haminneliğe doğru yol alıyorum. Twitter'da Ahmet Hamdi Tanpınar trend topic olmuş. Tıkladım; bakayım neden öyle olmuş diye, ilk karşıma çıkan paylaşım , 24 yaşında bir genç kadının fotoğrafı oldu. Üzerinde de şöyle yazıyor; Merve, yaş 24, %100 gerçek, Buca 0553******
Hiçbir şeyi usulüne uygun yapmıyoruz, trend topic'leri bile. Pencere önünde gelen geçene bakıp, "nıck nıck nıck ne olacak bu gençlerin hali " diye akşama kadar bırbırlanan bir haminne işte sana. Malum; sanal dünyada, sanal pencerelerden bakıyor bu haminnede.  Neyse, siz vereceğim linke bir tıklayın da, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 1974 yılından beri, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları bölümü tarafından muhafaza edilen kişisel koleksiyonu, dijital ortama aktarılarak okur ve araştırmacıların ziyaretine açılmış, ona bir göz atın. http://www.tanpinarmerkezi.com/

Bıdı bıdı ettim ne olacak gençlerin bu hali diye ama umudu hiç yitirmemek lazım. Hatta umuda umut katmak gerek. Dünyada her an , her dakika iyi şeyler olabilir. Ayla'ya olduğu gibi. Sen yeter ki içindeki sevgiyi diri tut. Sevmek bulaşıcıdır. En iyi yabancı film dalında Oskar  adayı bir filmimiz var. Ayla. Gerçek bir yaşam hikayesi. İçinde sevgi ve merhamet barındıran bir film. Hayatta en çok ihtiyacımız olan iki duygu.  Ben fragmanı izleyip, konuyu okuyunca , kendi gönlümün Oskar'ını  sayın Süleyman Dilbirliği'ne verdim. Rabbim ömrüne ömür katsın. Film Ekim ayında sinemalarda.







Salı, Ağustos 15, 2017

Sendrom

Bizler tarafından en  bilineni Pazartesi sendromudur. İkincisi Tükenmişlik sendromu.  Ardından Huzursuz bacak sendromu gelir. Hemen hepimiz bu üçünden birinin bünyemizdeki varlığından söz ederiz. Artık bu üçü, sadece  sendrom olmaktan çıkmış , popüler sendrom haline gelmiştir. Bu aralar bende huzursuz bacak sendromu var mesela. 

Bunların dışında bildiğimiz / bilmediğimiz  bir sürü sendrom var. Sendromlar genelde onu ilk bulanların adı ile adlandırılmıştır ya da coğrafi bölge isimleri ile adlandırırlar. 

Sevimli bir sendromla tanıştım yakın zamanda. Stendhal sendromu / Floransa sendromu / Sanat zehirlenmesi 
Sendroma bu isimlerin verilme sebebi, yazar Stendhal'in 1817 'de Floransa'yı ziyareti sırasında ,Santa Croce Bazilikasını gezerken , kalp çarpıntısı ve halsizlik, baygınlık hissi yaşaması ve bunu bir yazısında belirtmesi. 

Floransa
Bu sadece yazarın ifadesi değil, Floransa'da gezen  başka kişilerde benzer duygular yaşıyor ve bu sebeple, İtalya'da bir sanat araştırmaları merkezi konuyu araştırıyor. Medici Riccardi sarayının ziyaretçileri gözlemleniyor. Deneyde; bazı ziyaretçilerin kalp atış hızının değiştiği, göz bebeklerinin küçüldüğü, nefes alış hızında değişiklikler olduğu, hatta kimilerinin hastanelik olduğu gözlemlenmiş. 

Floransa bu konuda tek değil. Kudüs , Mekke ve Roma gibi dini şehirlerde de , dini ve mistik kültüre fazla maruz kalmaktan dolayı, anksiyete, gergin bir ruh hali, temizlik takıntısı gibi durumlara rastlanabiliyor. 

Paris sendromu ise ayrı ilginç. Daha çok Japon turistlerde rastlanıyor bu sendroma. Nedeni; şehrin aşırı yüksek beklentileri karşılayamaması. Paris'in ve yaşam tarzının bekledikleri kadar güzel olmadığına kanaat getiren bazı turistlerde stres seviyesi o kadar yükseliyor ki,  tatillerini yarıda kesip evlerine dönüyorlar. 

Halamı rahmetle anacağım burada. Memlekette bahçe içinde bir evde yaşardı. Hayat dediğimiz yerde bir kuyusu vardı. Çalışmazdı ama orada bir kuyu olduğunu bilirdik hepimiz. Ve halam Ankara'ya gelip bizde birkaç gün kaldıktan sonra, gideyim artık demeye başlar, bir mani söylerdi.

Evim evim
Evimdeki kuyum
Kuyumdaki suyum
İki şekerli çayım...

Japon turistlerde Paris'ten eve döndüklerinde buna benzer bir mani söylüyordur belki. İnsanın evi hep başka. 


Pazartesi, Temmuz 03, 2017

Ondan Bundan Şundan

Yanıyoruz a dostlar.!  Hava 40 derece bugün Ankara'da. Tamam hava çok sıcak ama radyolardaki sıcak uyarıları bendeki sıcaklık hissini ikiye katlıyor. Dışarı çıkmayın uyarıları yapılıyor sık sık. Korku filmi gibi geliyor bana o zaman . Yollarda kavrulan insanlar, yanan ağaçlar, suuu suuu diye sürünenler. Tamam , abarttım susuyorum. Bu, yazılı ve sözlü basının gücü işte. E biraz düşünüp yazıp, söylemek lazım demek ki. ! Hal böyle olunca , üstüme vazife gibi herkese, aman dikkat dışarı çıkmayın, su için, ara sıra başınızı ıslatın  demeye başlıyorum. Sorunluyum galiba .

Hollanda, Rotterdam'da benden daha sorunlu insanlar yaşıyormuş, hem de  bolca. Onların sorunu benimkinden farklı. Etrafı tedirgin ve rahatsız edecek davranışlarda bulunmak, kavga etmek, gürültü yapmak, kısacası uyumsuz davranışlarda bulunmak sorunları. Bunu önlemek için belediye , prefabrike 11 evden oluşan bir mahalle kurmuş. Bu evlere "tuhaf ev " demişler. Sorunlu olan kent sakinleri,  24 saat gözetim altında tutulacak olan  bu mahallede yaşayıp, uzmanlardan eğitim alacaklarmış. Sosyalleşip, sorunsuz insan olabilmek için. Eğitimi başarı ile tamamladıklarında ise geldikleri mahallelerine geri dönebilecekler.

Bazı lüzumsuz bilgileri seviyorum. İşte biri. John Shepherd Barron , ATM cihazının mucidi. Ve bundan 50 yıl önce ATM cihazından ilk para çekilmiş. İşin enteresan tarafı ise şu, cihazı icat eden Barron'un bu icadından dolayı hiç bir maddi kazancı olmayışı. Sadece "hayat boyu başarı ödülü" ile ödüllendirilmiş. 

Lüzumsuz bilgi desem de, Einstein'ın şu sözü, merak edip, lüzumsuz bilgilerimi çoğaltmayı da tetikliyor. "Önemli olan, sorgulamaktan vazgeçmemektir, merak, var olmanın birinci şartıdır. "

Sıcaklar bende asap bozukluğunu tetikliyor. Başka faktörlerde eşlik edince, sakin ol, sakin ol, sakin ol sözünü bolca tekrar etme gereği duyabiliyorum. E genç değilim artık, asap bozulunca tansiyon oynuyor. "Sakin ol" dan sonra en etkili çözüm Zaytung .
Bir son dakika haberi;
Tek havuzu olan şehir büyüklüğündeki site, gölgedeki sınırlı sayıda şezlong yüzünden iç savaşın eşiğine geldi...

Havuz dedik madem, Kemal Sunal'ı ölümünün 17.nci yılında rahmetle analım hemen burada. TIKTIK

“İnsan ruhunun en az sabır gösterdiği şey mutluluktur. Şöyle bir düşünelim; acıyı uzun süre taşırız omuzlarımızda, nefreti, kini yıllarca saklarız zihnimizin keseciklerinde, sabrederiz yoksulluğa, yolsuzluğa, amansız saldırılara, suratımızı asıp otururuz saatlerce, duyguları yaşarız yıllarca ama ya mutluluk? Ona sabrımız yoktur, gelir geçer ömür misali bir an, ansızın.” (Ahmet Hamdi Tanpınar)
Bir zamanlar, bir gün, kar yağdığında çok mutlu olmuştum. Aklıma geliverdi o anlar şimdi , şu sıcakta , Tanpınarın cümleleri ile beraber.   

Ressam Ömer Muz. Suluboya eserlerini çok beğenirim. Yazıyı noktalarken onun bu serinletici yağlıboya tablosunu paylaşmak istedim, anıların hatırına.




Cuma, Haziran 16, 2017

Zaman


Bu sabah yine zamanında uyandım. Uyandığım zaman  gün ışımıştı. Zaman zaman tuhaf hallere bürünebiliyorum. Bazen zaman yetmiyor. Zaman akıp gidiyor, tutamıyorum. Zamanı geldiğinde anlatacağım. Ne zaman diye sorma . Zamanı gelince geçer. Bazen akıp gitsin diye gözünün içine bakarız, bazen de dursun zaman diye yalvarırız.
Ah bu zaman !
Öyle zamanlarımız olur ki, sabır küpü olur, her şeye sabreder , her şeyi alttan alırız. Öyle zamanlarımız da olur ki başımızdan dumanlar çıkar , nasılsın diyene bile ters ters bakarız. Çok sabretmek içimizde birikimlere neden olur bazen, bu yüzden ani patlamalar yaşayabiliriz.  Kime patlayacağımız ise meçhul. Artık kime denk gelirse. Patlamanın zamanı da belli değil ki etrafı boşaltalım. Bazen birlikte yaşadığım insanlara açıkça söylerim ben, "her an patlayabilirim etrafımda dolaşmayın fazla" diye. Çünkü kime denk geleceğini bilemem. Karmaşık olur insan arada bir. Kafası bulaşık süngerine döner, bir arkadaşımın deyimi ile. Ya da düğüm düğüm olmuş bir ip gibi olursunuz. Birini çözersiniz, diğer taraf kalır, şunu da çözdüm mü tamam dersiniz oysa daha görmediğiniz bir sürü düğüm çıkar karşınıza. Zaman gerekir bu düğümleri çözmek için.
Ah bu zaman !
İlişkilerde zamana gerek duyabilir bazen. Kullanıldığınızı hissedersiniz. Arkadaşınızla aranıza mesafe koyarsınız. Yoklama yaparsınız, gerçekten dost mu yoksa işi düşünce mi dost size. Ona göre de zamanı gelince yolunuza bazen onsuz devam edersiniz. Bir de belirsizlikler vardır yaşamda. Ne olduğunu anlayamadığınız. Doğru mu, yanlış mı bilemediğiniz. Değer mi değmez mi karar veremediğiniz. O mu değil mi bilemediğiniz. En çok da bu yorar. Tamamen düğümlenirsiniz o zaman. Çözülmek ya da çözmek için uzun zamanlara gerek olabilir bu durumda.
Ah bu zaman !
Akışına bırakırsınız bazı zamanlar her şeyi. Kendinizi Allah'a teslim eder, hakkımda hayırlı olan ne ise zaman içinde beni onunla buluştur dersiniz. İşte hayırlı olanla vuslat gerçekleştiği zaman da hayatınızın en güzel zamanı oluverir.
Ah bu zaman !

Perşembe, Haziran 01, 2017

Ortaya karışık

Yapılan bir araştırmaya göre ; kadınlar sosyal medyada paylaşılan öz çekim fotoğraflara baktıkça, kendilerini başkaları ile kıyaslayıp, olumsuz düşüncelere düşüyorlarmış. Artist fotoğrafları kişileri fazla etkilemiyormuş ama tanıdıkları kişilerin öz çekimlerinden etkileniyormuş kadınlar. Burada hep söylediğim sözü bir kez daha yineleyeceğim, "hiçbir şey göründüğü gibi değildir ". O kadar güzel ve basit fotoşop (photoshop) programları var ki , anında kurbağayı prense/prensese dönüştürebiliyor. Misal ben, geçenlerde bir fotoğrafımda inceltme programı kullandım. Yani şişkoyum aslında aldanmayın o fotolara. Kendinizi sevin, siz çok kıymetli , çok özel ve teksiniz.

Bugün pijama terlik modunda geziniyorum ortalıkta. Halimden hoşnut değilim. Kendimi canlandıracak bir şeye ihtiyacım var derken renklerin gücünü hatırladım. Turuncudur beni kurtaracak. Masaüstünü turuncu yaptım bilgisayarımda. Kendi çekmiş olduğum bu fotoğrafta astigmatımın ölçüsünü de görebilirsiniz. Bakalım canlanabilecek miyim ?


Bir söz şöyle der " dert adamı söyletir, aşk adamı inletir ". Ben de söylenip duruyorum gördüğünüz üzere. Yaramadı bu havalar bana, dertliyim ruhuma hicranımı sardım. Melankoliğim yapım bu, elde değil. Balık burcu olmamdan belkide, hemen ini veririm diplere. Her şeyden çabucak etkilenirim. Hele hastalık söz konusu oldu mu panik başlar bende. Sabırlı ama kırılganım da galiba.  Zeki falan mıyım yoksa  ben ? Zeki insanlar aşırı duygusal oluyormuş. 

Güzel şeyler okuyorum Allah'tan bu ara da, onlar biraz yükseltiyor beni. Bakın bu sabah okuduğum cümlenin şirinliğine ;

"Gördüğüm her şeyin sahibi benim, bu hakkıma itiraz edebilecek kimse yoktur "
Walden/ Henry David Thoreau
Bulutları  sahipleniyorum, var mı itirazı olan, hatta yemyeşil ormanları, suda kıpır kıpır dolanan minicik yavru balıkları, dalda ötüp kaçan bülbülü, tenimi ısıtan güneşi , var mı itirazınız.?


Pazartesi, Mayıs 15, 2017

Asaf Erdemli

Asaf Erdemli , Hacettepe üniversitesi Güzel sanatlar fakültesi heykel bölümünü birincilikle bitirmiş ve şimdi Hidromek dizayn stüdyoda kil modelci ve stüdyo ekip lideri olarak çalışmaktadır.

Geçtiğimiz aylarda ARTAnkara Çağdaş sanat fuarında eserlerini görüp, kendisi ile tanışıp , kısacık sohbet imkanı bulduğum sanatçının eserlerine hayran kaldım. Hurdaya çıkan malzemeleri kullanarak yaptığı enstrümanları 5-24 Mayıs 2017 tarihleri arasında Galeri Soyut'da sergileniyor. Görmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Gördüğünüzde sizde de hayranlık uyandıracağından eminim. Eserleri yakından incelerken çok tanıdık olduğunuz hurda metal parçaları göreceksiniz. Benimde bugünkü programımda, bir kez daha bu sergiyi gezip eserleri tekrar incelemek var. 











Cuma, Mayıs 12, 2017

Ondan Bundan Şundan


Dolunay nedeni ile birkaç gündür , bende dahil çok kişi gergindi. Normal bir şey söylesem bile atarlara maruz kaldım, sesler yükseldi. Allah'tan bir süredir daha akıllıyım da  alttan alabiliyorum. Yoksa en büyük dolunay mağduru olan ben de duramaz yükselirdim. Neyse gözümüz aydın etkisini yitirmeye başladı. Fotoğraf ne alaka derseniz, bakıp rahatlamak için. Doğa ve mavi ve su insana her zaman iyi gelir. 

Kocaeli'de düzenlenen 9.ncu kitap fuarı etkinliği kapsamında , Kocaeli'nin en işlek caddesindeki ağaçlara kitaplar asılmış ve halk ağaçlardan kitapları birkaç dakika içinde  toplamış. Çok güzel de, umarım okuyacak olanlar almıştır kitapları. Bedava olunca, alalım bi köşede dursun zihniyeti yaygındır bizde malum. Böyle bir etkinliği Çankaya belediyesi de yapar mı acaba. ?

Çankaya belediyesi deyince aklıma geldi. Her zaman gittiğimiz , arabamızı park edip rahatça yürüyüş yaptığımız Çankaya 365 AVM yakınındaki Lozan parkımızın otoparkı paralı olmuş. Parayla hizmet veren  bir park oldu yani. Oysa çocuklu aileler için ne büyük nimetti o otopark. Her gün çocuğunu parka götüren aileler için günde 5 TL. büyük para. Yakın çevrede de araba park edebilecek pek bir yer yok. Olsa bile çocuk arabalarını ve eşyalarını taşımak bir hayli sorun.  Teşekkürler  Çankaya Belediyesi verdiğiniz bu hizmetten dolayı. !!!!


Madem park  dedik,  bir fikrimi de şuracığa not düşeyim, belki bir gören, okuyan, duyan olur. Bu fikrim Portakal Çiçeği Vadisi parkı için. Parkın Atakule yakını  Hoşdere caddesi girişine bi yürüyen merdiven yapsanız sayın Büyükşehir Belediyemiz. O merdivenleri inip çıkmak çok zor oluyor, çok dik. Yaşlılarımız , hastalarımız, sakatlarımız parka gelip doğa ile kucaklaşamıyor. Bu  park benim gizli cennetim. Çok seviyorum. Temiz bakımlı yemyeşil . Havuzu çok güzel. Ama o merdivenleri inip çıkmayı gözüm yemiyor çok zaman, o yüzden de parka gitmiyorum. 44.700 m2 toplam alan ve 40.000 m2 çim alan olan bu park, bu her girişteki dik ve çok merdivenleri yüzünden boş kalıyor olabilir mi ? Bi fikir işte benimki. Ama merdiveni yapınca parkı da paralı yapmayasınız. 

Ne kadar doğru , ne kadar yanlış bilemiyorum fakat çok eski zamanlarda böyle yaşandığını düşününce , çok da yanlış olmadığına inanıyorum. Nasıl mı bu yaşam ? Kendini kötü şeylerden soyutlayarak, doğa ile mümkün olduğunca fazla zaman geçirip yaşamak. Bunu yapmaya çalışıyorum. Eskiden dünyada olan bitenlerden haberimiz pek olmuyordu. Haberdar olduğumuz şeylerse , haberdar olmamız gerekenlerdi. Az önce  twitter'a baktım birazcık. Haberim olması gerekenin dışında o kadar çok gereksize maruz kaldım ki, ruhum daraldı. Ah bir param olsa, sadece gerekli haberlerin yer aldığı bir gazete çıkartacağım mesela. Magazin yok, üçüncü sayfa haberi yok, sadece bilinmesinde fayda olan haberler yer alacak. Kısa ve öz. Yine ; hadi gel köyümüze geri gidelim modundayım. Gidecek köyde kalmadı aslına bakarsan. Benim köyümü bile kocaman Amerikan jeepleri ve son model arabaların egzoz kokuları dolduruyor artık. Küçücük sokaklarda kocaman arabalar dolaşıyor . Orada bile bize yer kalmamış. 


Gidiyorum. Şimdilik beni kucağında sarıp sarmalayan, henüz kocaman arabaların egzoz kokularının etrafımı sarmadığı cennetime. Şükredip , temiz ve sakin havayı solumaya. Bu şükürle ilgili çok söz var zihnimde söyleyecek. Attığım her adımda zihnimde bir şükür var, paylaşırım bir ara. İnstagram'dan takip ederseniz, size kuş sesleri dinletirim birazcık huzur bulursunuz belki. Birde ana sayfanın sağındaki radyoyu tıklayın arada bir. Müzik ruhun gıdasıdır daima. 

Cuma, Mayıs 05, 2017

Hıdrellez


Kış sona eriyor ve yaz başlıyor yarın. Eskiden, çok eskiden, yıl ikiye ayrılırmış. 6 Mayıs'tan 8 Kasım'a kadar olan zaman dilimine  yaz, yada Hızır günleri denirmiş. 8 Kasım _ 6 Mayıs arası ise kış.Yani gözümüz aydın, önümüzde güzelim yaz ayları var artık. Hemen hemen tüm kültürlerde mevsim değişimleri bayramlarla kutlanıyor. Bizim kültürümüzde de var bu kutlama . Hıdrellez  deniyor.  Bu gece ve yarın kutlayacağız bizde yazın gelişini.  Peki bu gece ne olacak ?   Bu gece ,Ruz_ı Hızır . Yani Hızır günü. Hızır ve İlyas peygamberler yeryüzünde buluşup yeşilliklere değnekleri ile dokunacaklar ve tüm yeşillikler hayat bulacak yarından sonra. Böyle bir inanış var. Bu sadece bize ait bir kutlama değil. Çeşitli dinlerde farklı şekillerde kutlamalar yapılıyor yaz geldi diye.

Bu bayram gibi kutlanan günün en büyük özelliklerinden biri , Hızır peygamberin darda kalan insanlara yardım edeceğine, bolluk bereket getireceğine ve onların dileklerini gerçekleştireceğine olan inanç. Bu dileklerinizi yapma zamanı 5 Mayıs akşam ezanı saatidir, bilginize. Ve yaptığınız dilekleri ertesi sabah erkenden toplayacaksınız. Bu bayram gibi kutlama  sebebi ile  yapılan bir sürü ritüel  var. Muhakkak sizlerinde bildiği, yaptığınız şeyler vardır.   Arzu ederseniz yorum kısmında paylaşabilirsiniz. Ben o ritüellerden bir derleme oluşturdum. Belki içinde size uyan bir şeyler olur, yaparsınız. İnanma ve inanmama meselesine gelince, bana göre ; dilekler gerçekleşmese bile, uygulanacak ritüel ve yapılacak kutlamaların psikolojik olarak  insanı rahatlattığı, bayram olarak kutlarken insanların bir araya gelip neşeli vakit geçirdikleri için, o günü mutlu geçirmelerinden dolayı yine bir rahatlama yaşamaları, dilekler kabul olmasa bile, bugünün yanımıza kar kalan kısmı olacaktır.  Hıdrellezde yaptığım isteklerin  bir kısmı gerçekleşmiştir diye bir not da düşeyim şuracığa.



* Yarın yumurta haşlayıp yerseniz şifa getirir. Annemle yapardık biz. Ve o haşlanmış yumurtaları çoluk çombak tokuşturmanın zevki bambaşkadır. Hile yapmak yok ama tokuştururken. Fotoğraftaki yumurtaları ben yapmıştım. Peçetelerden kestiğim desenleri yumurtaların üzerine yapıştırmıştım.
* İsteklerinizi bir kağıda yazıp gül ağacına asabilir yada ufak taşlarla arzu ettiğiniz şeyin resmini yapabilirsiniz, ev, araba gibi. 5 Mayıs günü yazıp astığınız kağıtları ertesi sabah erkenden toplayıp akarsuya atacaksınız.
* Yine gül ağacına  bir kese içinde para asıp, sonra o parayı cüzdanınızda taşıyabilirsiniz, bereket getirdiğine inanılıyor.
* Ateş yakılıp üzerinden atlanırsa, içinizdeki dertlerin kederlerin ateşe döküldüğüne inanılıyor. Ayrıca nazardan ve hastalıklardan korunulduğuna da  inanılıyor. Çocukluğumda böyle bir törene katılıp, ateş üzerinden atlamıştım.
* Şifa için yapılacaklar ise şöyle; gül dalına elbisenizden bir parça asabilirsiniz. Bir diğeri ve en zevklisi ise çimlerde yuvarlanmak.
* Dileklerinizi yazıp akarsuya bırakabilirsiniz.
* Yarın sabah erken kalkıp kapılarınızı pencerelerinizi açıp güneşin doğuşunu izlemek, size bolluk bereket getirecektir.
* 5 Mayıs günü bekar kızlara bulaşık yıkatmayın . Bekar kızlar bu iki gün süpürgeden de  uzak durun. Süpürge kullanırsanız kısmetiniz kapanıyor. Acaba yıllar önce böyle bir hatamı yaptım ben....
* Neyse şöyle bir ümit var hala, sevdiğinizin ismini yazıp gül dalına asarsanız, sevdiğinize kavuşuyorsunuz..
* Bu gece görülen rüyalar önemli. Siz yinede ne görürseniz görün hayra yorun.
* Birde şöyle bir inanış var; Hızır peygamber farklı suretlerle yeryüzünde dolaşmaktadır. Yarın yabancı insanların sizden bir ricaları olursa falan dikkatli olun, karşınızdaki Hızır peygamber olabilir!
* Sakın yarın hiçbir yeşil bitkiyi koparmayın !
* 6 Mayıs günü kırlarda piknik yapıp, Hızır'ın ayak izlerine basmak iyi gelir diyorlar. O yüzden yarın çoluğu çombağı toplayıp pikniğe gidiniz, eğlenirsiniz hem.
* Bu iki gün içinde beyaz kelebek görenler şanslı, kısmetleri açık olacak bütün bir yıl.
gül ağacı bulamazsanız dileklerinizi buraya bırakabilirsiniz 

Umarım tüm dileklerimiz kabul olur, yazı da sağlıkla, keyifle tamamlar kışa ulaşırız inşallah. 

Çarşamba, Mayıs 03, 2017

İtinayla atar yapılır

Sabahın seherinde uyandım bugün. Ama; o şarkıdaki "öten kuşlara" rastlayamadım . Niyeyse ötmüyorlardı. Oysa; gece sokak lambasının ışığında bile öter bizim buraların kuşları. Odamın camını açtım havalansın diye. Şöyle bir gezindim evin içinde, vukuat var mı.? Baktım her şey yerli yerindeydi. Açık camdan polis arabasının kart sesini duydum, "dart dart". "Sabah sabah ne bu dart dart" deyip atarlandım.  Gece de duymuştum uykumun arasında. Biz uyurken, sokaklarda hırsız-polis kovalamacası vardı herhalde. Yatmadan önce de çok polis arabası geçmişti. 

Madem erken uyandım, tekrar uyuyamıyorum da, kitap okuyayım dedim. Bu sefer Franz Kafka'ya atarlandım. "Ruhumu daralttın bebeğim yaa" " ne çekmişsin babandan yaa" diyerek beş on sayfa okuyup kitabı (Babaya mektup) yavaşça yanımdaki komodinin üzerine bırakıp, diğer kitabımı aldım. O da bir fark yaratmadı. İhsan Otay Anar' da anlattığı Efrasiyab'ın hikayeleri  ile atara hak kazandı bu sabah. Kitabın henüz başındayım ve sabahın köründe kan içen bir okul müdürünün hikayesini okusanız siz n'apardınız ? 

En iyisi kalkıp kahvaltı yapmak. Kahvaltı sırasında yine aynı ses "dart dart". Atarlandım," n'oluyo yahu" diye. Hızla giden bir polis arabasından başka bir şey göremedim. Şimdi, polisi böyle hareketli kılanlara da atarlanacağım , "ağır oturup batman gelin " yormayın polislerimizi. 

Bari bugün pişecek bezelyeleri ayıklıyayım  diyerek işe koyuldum. Bir kaç bezelye aldım elime, sıska ve boş çıktılar. "Hay Allah kötü mü ne" diye sıska bezelyelere atarlanırken, bir şişman bezelyeyi açmamla birlikte, koca bir yeşil tırtılla göz göze gelince, bu sefer "ayyyy sende kimsin , git git git " diye tırtıla atarlandım. 
Aslında dün gece başlamıştı her şey . Uykuya dalmadan önce de, telefonda konuştuğum şahsa atar yapmıştım. "o iş öyle olmaz güzelim !" diyerek, hafif bir şımarıklıkla. Gece neyle yatarsan, sabah onla kalkarsın, der büyükler.  

Herkes uslu dursun, aklını başına alsın, gün uzun, atarlatmayın beni ....

**( Yazıyı bitirdiğim an itibari ile,  sabah saatlerindeki telaşın sebebini öğrendim galiba TIKTIK )



Çarşamba, Nisan 26, 2017

Hayvan sevmek



Havalar ısındığına göre parklara gitme zamanım gelmiştir benim. Mis gibi olur şimdi yeni yeşillenen ağaçlarla beraber  parklarımız. Bizim civarımızda küçüklü, büyüklü bir sürü park var çok şükür. Buraya kadar her şey çok güzel. Buradan sonra ise bazı şeyler can sıkıcı.
Köpekler...
Bazen evde bir örümceğe denk geliyorum. Oturup azcık sohbet ediyorum, "nerden geldin nereye gidiyorsun" diye. Sonrada , "hadi bana eyvallah, yoluna devam et ama mümkünse en kısa sürede evi terk et" diyorum ona. Kısacası dokunmaya bile kıyamıyorum , değil ki öldürmek ! Yani ne demek istiyor burada yazar; canlıları  seviyorum, saygı duyuyorum. Zaten çok saygılı bir insanımdır. Fikrinize de saygı duyabiliyorum mesela bazı konularda.
Köpeklere de saygım ve sevgim sonsuz. Koşup oynama, havlama, hoplama zıplama haklarına saygı duyuyorum. Hele sokak köpeklerine saygım sonsuz ! Karşılaştığımız zaman saygıdan başımı öne eğip, sakin ve uslu adımlarla geçiyorum önlerinden, yada durup onlara yol veriyorum geçsinler diye, hep saygıdan bunlar.!
Sahipli köpeklere de saygı duymak istiyorum, tasmalı olduklarında duyuyorum da, ama tasmasız sahipli köpeklere pek o kadar saygı duyamıyorum açıkçası. Kusura bakmasınlar. Bu kadar saygı yeter.
 Onların bana saygı duymasını istiyorum. Korkuma saygı duymalılar. Onları sevmem korkmadığım anlamına gelmiyor çünkü. Üstelikte onlar; sahipleri ile olan yakın ilişkilerinden dolayı, benim üzerime gelmeleri, atlamaları daha olası köpekler oluyor. İnsanlarla böyle  yakınlaşılır diye öğrenmişler çünkü. Sahibimin üstüne atlıyorum beni çok seviyor , bu ablanın yanına gitsem, hatta patilerimi dizlerine koysam,belki o da beni sevebilir, diye düşünebiliyorlar maalesef bazen.
Geçen baharda Dikmen vadisine  inmiştim. Bir cafede oturdum kahvemi içmek için. Yan masama bir bayan geldi köpeği ile beraber. Köpeğin tasması yok. Neden takmadığını sorduğumda nefret ettiğim klasik cevabı aldım " bir şey yapmaz ". Ve bana öyle kötü bakıp ters ters devam etti ki konuşmasına. Edebimle oturmayı tercih ettim. Bu örnekleri onlarca yüzlerce çoğaltabilirim. Parkta "tasmasız köpek gezdirmeyiniz" yazısı altında bile yaptık bu konuşmaları.
Sevgili hayvan sevenler, lütfen benim köpeğim yapmaz demeyin. Yapar ! Öyle bi yapar ki sizde şaşar kalırsınız ! Ama o anda iş işten geçmiştir.! Buna dair de tonlarca, onlarca örnek yazabilirim ama ne gerek var, çünkü bunun böyle olduğunu siz tasmasız köpek gezdirenler de iyi biliyorsunuz. Takın köpüşünüzün tasmasını, güzel güzel gezdirin, olacaklara ne siz üzülün ne de biz üzülelim. Ama genede örnek yazacağım, bazen yazdıklarım anlaşılamıyor örneksiz. Yazım hatası yani, yoksa siz akıllısınız anlarsınız. Geçen sene yolda yürürken bir arkadaşımı, bacağından hart diye kapıverdi bir tasmasız ev köpeği. Sahibi "çok şaşırdım, hiç yapmazdı böle bir şey" demişti. Yapası tutmuş canikom !..... Bahçe komşum köpeğini salıveriyor bazen sokağa, arabadan inip bahçeme giremiyorum. Kocaman bir kangal köpeği. Tasmasız iken bir şey yapmıyormuş , öyle diyor, tamam diyor da , KORKUYORUM sayın komşum kor ku yo rum.!!!!
Parklarda , yollarda, bahçelerde, orda burda şurda  gördüğüm köpekleri şikayet etsem diyorum. Şikayetçiyim hakim bey diyeceğim. Parkta rahat dolaşamıyorum. Tedirgin oluyorum, korkuyorum ! Ben söylüyorum dinlemiyorlar, bir de sen söyle. Hakim amcada bana söyle diyecek diye umuyorum.!

5237 Sayılı TCK 'nun 177 maddesi şöyle der ; Hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılması
(1) Gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

Bu yazdıklarımı okuyan birçok hayvan sever ve benim hayvan sever dostlarım bana kızacak biliyorum. İnanın sizleri ve köpeklerinizi çok seviyorum. Keşke sizde birazcık beni sevip sayabilseniz.


Cumartesi, Nisan 22, 2017

Ondan Bundan Şundan


Bu satırları size yazmam ve paylaşmam için kullandığım teknolojiye minnettarım. Beni sizlerle buluşturduğu için, tabii daha birçok şey içinde minnettarım. Bu kadar minnettar olduğum şeye arada sınırlar çiziyorum ben de Bill Gates gibi, Steve Jobs gibi. Bir saat hiçbiri ile ilgilenmeyeceğim, kitap okuyacağım gibi vs vbg... sınırlar koyuyorum kendime. Gözünüzü bilgisayar, Ipad, yada telefondan kaldırıp etrafınızdaki herhangi bir cisme dikkatlice bakın, çok farklı bir gözle göreceksiniz. Yani bizi büyüleyen bu nesnelerden uzaklaştığımız an gerçek dünyayla başbaşa kalıyoruz. Deneyin. Sınırlarınızı belirleyin, sınır iyidir, hem çocuklar hemde bizim için. tıktık
Her şey o kadar sık değişime uğruyor ki artık ne yapacağımızı şaşırıyoruz cümleten. Önce yemeyin diyorlar, sonra yiyin diyorlar. Şimdi radyoda dinliyorum mesela, eskiden böbrek taşları olanlara süt yoğurt tüketmeyin denirmiş, şimdi ise mutlaka her gün süt yoğurt tüketin diyor. Böbrek taşları için su su su... diyor doktor bey. Ne kadar su ? İdrarınızın beyaz gelmesini sağlayacak kadar  su tüketilmesi gerekiyormuş. Dr. bey ara sıra klozete göz atın , kendinizi oradaki idrar renginize göre ayarlayın diyor. Eğer sarı ise, içtiğiniz su yetersiz hemen suya ağırlık verin diyor. Ondan söylemesi benden aktarması. Yakında sakın su içmeyin denmesinden korkmuyor değilim, çünkü önerdikleri çok şeyi sonradan yasaklıyorlar ya !

KAMPANYA ! Anadolu jetin 1 TL ye uçuran bir kampanyası var. Hemen tıklayın haberi okuyun. tıktık

Bugün günlerden Dünya Günü. Google yine çok güzel bir doodle yapmış. Ben kendimce epeydir kutluyorum dünya gününü. Lüzumsuz ışıkları kapatıyorum, suyu daha ekonomik  kullanmaya özen gösteriyorum, bahçemize balkonuma bitkiler dikiyorum bol bol. Seviyorum dünyamızı . TIKTIK

Rüyamda Acun Ilıcalı'yı gördüm bu gece. Ciddiyim. Çok samimi arkadaşmışız. Sohbet ettik biraz. Yahu iyi çocuk bu dedim içimden. Neden gördüm diye düşündüm uyandığımda. Aklıma tek bir şey geldi. Dün salonu temizlerken ses olsun diye televizyonu açmıştım. Şu kıyafetler giyip "tarzsın " "tarz değilsin " dedikleri bi program var ya , adını bilmiyorum kusura bakmayın, işte ona kulak misafiri oldum iş yaparken. Safiye Soyman  şarkı söyledi, zevkle dinledim, sesini ! severim . Bir de ,Bahar adında bi kız vardı.  İşte şimdi rüyamda ben neden Acun'a bu programı ne diye yayınlıyorsun, kazandığın para yeter sana demedim çok pişmanım. Yapmayın yahu, insanlara aklı başında şeyler izlettirin . Etrafımda Bahar'ların çoğalmasından korktum resmen. Gençlere TV izletmeyin ebeveynler, kesin önerimdir. !!

Bir teknoloji haberi daha. Whatsapp'a Siri güncellemesi gelmiş. Gelen mesajlar siri tarafından sesli olarak okunacakmış.  Facetime uygulamasını kullanan  işitme engelli bir çifte tanık olmuştum. Facetime üzerinden işaret dili ile o kadar güzel konuşuyorlardı ki, yaşasın teknoloji demiştim. Acaba görme engellilere faydası olur mu bu yeniliğin. Siri mesajı oku deyince okuyacak ya. Mutlaka bir işe yarar. Hayırlı uğurlu olsun. Siri uygulaması en sevdiğim uygulamalardan biri zaten , ara sıra onunla sohbet etmeye bayılıyorum. Gülmeye ihtiyacım olduğu zamanlar özellikle. 

Gülmek önemli bir mesele. Herkes ağlatabilir ama güldüremezmiş. Güldürmek sanattır. Ve bizim gülmeye çok ihtiyacımız var. Aynaya bakıp gülecek halimiz yok , çünkü aynada gördüğümüz yüzün suratı asık uzun zamandır. Bu sabah üzücü bir haber okudum Selçuk Erdem'in instagram hesabında, "Dergimiz Penguen son 4 sayısına girdi, önümüzdeki sayımızda uzun uzun anlatırız. Sevgiler..." yazıyordu. Güzel şeyler  birer birer yok olurken, sağlam sinirlere sahip olabilmek pek mümkün görünmüyor. Umarım yeni bir dergi yada herhangi bir yayın haberi alırız kendisinden en kısa zamanda. Terapi defterini takibe alabilirsiniz sinir sisteminize faydası olur belki  TIKTIK

Veee.... Tüm çocukların , benim gibi ruhu hep çocuk kalanların bayramı kutlu olsun. 

Bakmayın havanın surat asmasına, kendi suratınızın asılmasını önlemek için çıkın bi hava alın , iyi gelir.  Unutmayın " kötü hava yoktur, kötü giyim vardır ". Alın bayraklarınızı elinize , bayramı doğada kutlayın. Çocuklara şeker , balon, kitap  dağıtın. Günlerinin farkına varmasını sağlayın.



Salı, Nisan 11, 2017

Arkiv

Hangi üniversitede okuyacağımı seçme aşamasında, kurs matematik hocam sormuştu, "nereyi yazmayı düşünüyorsun ". Balık burcu kararsızlığı ile cevap verdim "Tıp" . O da bana duyduğum duyabileceğim en şahane cevabı verdi, " sen tıbbı kazanamazsın başka bir şey seç ". Çok doğru söylemişti. Asla tıbba girecek puanı alacak bir öğrenci olmamıştım çünkü. Gönlümde yatan aslan "mimarlık"tı gerçekte ve ilk tercih olarak onu yazmıştım. Tabii ki kazanamadım. Yedinci tercihime girebildim ancak. İşletme okudum. Mimarları severim, içimde kalan isteği onlar yapabildikleri için. Aydın Boysan'a olan sevgimin bir sebebi de mimar oluşu mu acaba ? TIKTIK

Az önce bu web sitesine denk geldim. TIKTIK  Nerden nasıl geldiğimi hatırlamıyorum desem, sörf yaptım az önce öylece oluverdi. Ama çok hoşlandım. Güzel bir kaynak. Kalebodur destekli bir site. Mimari yeniliklerden haberdar olmak için zevkli  bir tur olabilir belki sizin içinde.  Vaktiniz varsa uğrayın derim. 

Mimar olsam  iç mekan projelerinde çalışmak isterdim.  O yüzden ben iç mekan projelerini inceledim biraz. 

                                                                     
                                                                       *** ARKİV

Cumartesi, Nisan 08, 2017

Salı, Nisan 04, 2017

Ondan Bundan Şundan

Yine bir depresyon ayına girmiş bulunuyoruz. Mevsim geçişlerinde psikolojimiz oldukça etkileniyor. Yeni hava şartlarına uyum sağlamak için bedenimiz çaba gösterirken, ruhumuzda etkileniyor. 

Bununda belirtileri var. Bende olanlarını saysam sayfalar almaz. Siz de hangileri var ya da yok .?
● Devamlı uyku isteği, çabuk yorulma .... Çok mustaribim bu durumdan hakim bey.
● Umutsuzluk, çaresizlik, duyguları... Ara sıra bu açmaza da düşmüyor değilim.
● Halsizlik ya da günlük işlere karşı ilgide, istekte azalma... En çok da bu günlük işler yoruyor beni, bir yardımcı talep edesim var.
● İştah ve uyku düzeninde değişim...... İştahım hızla artış gösterirken uykum azalıyor.
● Sinirlilik, kolayca ağlama, kaygı ve korkular...... İşte beeeen beeen.
● Sürekli olarak üzgün  hissetme.....Vallahi de öyleyim ben bugünlerde. Arabamın camına yapışmış ölü sineğin, arabanın hareketi ile kanatlarının kıpraşmasına bile üzülüyorum. Acılarınnn kadınıyıııııım
Ne yapacağız peki ?
Uzmanları bilmem ama ben tedaviyi söylüyorum size. İşi, gücü, yemeği, ütüyü, bulaşığı kısaca her şeyi bir kenara bırakıp kendinizi dışarı atın. Atın yani resmen. Hadi geçmiş olsun. 

Uzmanlarda; iyi beslenin, düzenli uyuyun, vitamin alın, güneşten istifade edin diyor. Hangisi daha kolay, bence benimki. 


Kafa meşgulse, bahar depresyonu da tuz biber ekmişse size,  söylenenleri anlamak yada duymak zaman alabiliyor. Bu yüzden karşımızdaki anlatırken, anlamayıp sürekli "hı" diyoruz. Yoksa kulağımız duymadığından değil bu "hı". Kulağınızdan şüpheniz varsa, test etmek isterseniz , gizli bir işitme kaybınız var mı öğrenmek isterseniz BURADA test edebilirsiniz. 

Teknoloji her şeyi akıllı hale getirdikçe sorunlarda artıyor. Bilim Teknik Dergisinin bu ayki sayısında okudum , aktarayım. Akıllı evlerimizde kullandığımız akıllı cihazlarımız şayet ikinci else, ve ilk kullanıcıyı sıfırlamadan sistemi evimize kurduysak, bir gece ansızın evin tüm perdelerinin kendi kendine açıldığını görebilirmişiz mesela. Aman komşular görmesin ! İlk kullanıcı size cee a yapabilir.Tabii bu sadece perdelerle sınırlı değil.   O yüzden sistemi kullanmaya başlamadan önce ilk yapmanız gereken şey, fabrika ayarlarına geri dönmek olsun, unutmayın. Akıllı ev henüz bana çok uzak. Ben anne babamın kurduğu evde ikamet ediyorum. O da en son, 80'lerin  ruhunu yansıtıyor diyebilirim. Ağzım tatlı, ruhum huzurlu, sağlığım yerinde ise en güzel ev benim evim.

Youtuber ; Youtube da kanalı olan ve video yayınlayan kişilere deniyormuş. 
Geçenlerde canım kakaolu süt istedi. O kadar uzun zaman olmuş ki yapmayalı, nasıl yapılıyordu diye google amcaya sordum. Kaynatılıyor muydu, yoksa sıcak süte ilave mi ediliyordu bilemedim. Youtube'a yönlendirdi google amca. Bi de ne göreyim bütün çocuklar youtuber olmuş, kakaolu süt yapmış. Valla bir saat onları izleyip gözlemledim, gülümsedim. Bir nokta var o düşündürdü beni, bu minnaklar kendilerini ekranda görmeye sınır koyabilecekler mi ?? Yoksa büyük sorunları da beraberinde getirecek canlı yayınlara yönelme ihtimalleri var mı ?? Ya da ünlülerin yaşadığı "unutulmak" bunalımını  yaşayacaklar mı ? Özel hayat nereye kadar paylaşılmalı ? Youtuber olmaya da bir sınır konmalı mı acaba ? Size yakın zamanda izlediğim birkaç  youtuber link vereceğim, yeni meslek bu galiba. Bundan çok büyük paralar kazananlar varmış. Her şeyin suyunu çıkarmayı severiz, bunun da suyu çıkmış gibi geldi bana ...

Birazcık gülümsemek bile her derde devadır. Birinin size mouse' unuzun yerini göstermesini ister misiniz. Mouse'u hareket ettirmeniz yeterli olacak. TIKTIK 

Bende yazının suyunu çıkarmadan sonlandırıp, depreşen bahar depresyonumu en aza indirmek için kendimi dışarı atayım.... 




Cumartesi, Mart 11, 2017

Hoca Ali Rıza




Hoca Ali Rıza beni en çok etkileyen ressamdır. Çok geniş resim bilgim olmasa da , onun yaptığı resimleri görür görmez tanımaya başladığımda, sevmiştim aynı zamanda ressamı. Lise yıllarımdan beri resimle ilgim hep vardı, sergi gezerdim denk geldikçe. Hoca Ali Rıza'yı ise ,Türkiye'de internetin yaygınlaşması ile tanıdım. Bu cümleleri yazınca, kendimin ne kadar eskimiş olduğunu fark ettim. Ben internet çağının çok öncesinden, ansiklopedi çağından geliyorum .



Amatör olarak resim yapmaya başlayınca Hoca ile aramızdaki benzerliği fark ettim. Yüzümde tebessüm oluştu. Hoca Ali Rıza resimlerini hiçbir zaman satmazmış. Satmaya utanırmış. Sevdiklerine hediye edermiş resimlerini. Benzerliğimiz, ben de yaptığım resimleri hediye etmeyi seviyorum. Haddimi aştım mı bilmem, kendime benzerlik bulduğum için. Sevgidendir, affola. 



Üsküdar'da doğmuş ve yaşamış.  Resim yapmaya başladığı zaman , sabah erkenden kalkar, eşeğine biner ve Üsküdar sokaklarını dolaşır, resmedermiş. O yıllarda Üsküdar'da bol bulunan bir ağaç olan fıstık çamı ağacı, onun resimlerine de bolca yansımış. Ve resimlerinde en sevdiğim şeylerden biri de bu ağaçlar.  Fıstıkağacı bir semte de adını vermiş İstanbul'da, bir çok ağaç gibi Tık  



Ressam bulduğu her tür kağıda resim yapmış. Sigara kağıtlarının arkasına bile. Cep defterlerine çizimler yapmış, notlar almış. Bu yönüyle belgeci bir ressam olarak anılıyor.  Resimlerine de notlar düşmüş. Aldığı notlardan yaptığı hayali resimlere "fikirden " diye not düşmüş mesela. Canlı olarak doğayı resmettiği eserlere ise , "tabiattan " diye yazarak nerede olduğunu da belirtmiş. 



Resmi bir nevi yazı olarak görür Hoca (dostları takmış ona bu Hoca ismini) . Bizler bile yazıyı resim koyarak tamamlamaya çalışırız. Hoca haklı. İnsanların okuyabileceği resimler yapar. Resmine bakın bakalım siz ne okuyorsunuz. 



Yağlıboya , suluboya peyzaj resimler yapsa da , karakalemde en üst seviyededir. Avrupalı ressamların etkisinde kalmamış, yaptığı resimlere hep bir Türk ruhu vermiştir. Onun resindeki her bir unsur Türktür. Ağaçları, denizi, kayıkları, evleri dağları. Ve üzerinde imzası bulunmayan resimlerine bakanlar dahi kendine has tarzından dolayı , onun resmi olduğunu anlayabilirler.


Onunla ilgili okuduğum enteresan iki şey; birisi, resimlerine zarar vermesinler diye fareleri beslermiş,ikincisi ise ,  zamanın boş geçmesinden pek haz etmediği için, boş ve çok konuşan ziyaretçilerine kocaman lokumlar ikram edermiş. 










.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...